top of page

"GELENEKSELLEŞEN” PSİKİYATRİ VE CİNSEL SUÇLARDA KASTRASYON UYGULAMASI


Sağlık hizmetlerinin sunumu alanında muhafazakârlaşma son yıllarda giderek artmaktadır. Ankara Tabip Odası 2007-2017 yılları arasını kapsayan dönemde sağlık alanında geleneksel, alternatif ve tamamlayıcı tıp gibi başlıklar altında giderek artan muhafazakârlaşmanın güncesini çıkardı. Bu güncede, dini referanslı çok sayıda uygulamanın nasıl kademeli olarak hayatımıza dâhil edildiği gözler önüne seriliyor (1).

Bu alanda çıkarılan yönetmelik ve gerçekleştirilen kongreler ile tıp alanı bilim dışı uygulamalara giderek daha fazla yelken açmaya devam etmektedir. Meslek örgütlerinden ve Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) görüş alınmadan hazırlanmış yönetmelik taslağının ilk yayınlandığı dönemde, Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) ve çatı meslek örgütümüz TTB aracılığıyla sürecin geleceği noktalar öngörülerek önerilerimizi iletmiştik. Geldiğimiz nokta: Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ödemesine giren “geleneksel” yöntemler ve “Cin Hastanesi”.

Bilimsel bilgi; gözlem, varsayım ve deneyden oluşan bir süreçten geçerek, standardize ve tekrarlanabilir yöntemlerle üretilir. Bilimsel bilginin, aynı zamanda yanlışlanabilir olması önemli bir diğer özelliğidir. Bu özellik bilimsel bilgiyi inanç ve dogma gibi kavramlardan ayırır. “Geleneksel tıp” adı verilen uygulamalar ise bir yöntem izlemeden, gelenekler, kişisel deneyim gibi çok çeşitli kaynaklara dayanan bilgileri kullanır. Bu tür bir bilgi genellenemez, dolayısıyla da güvenilir değildir. Elbette bilginin güvenilir olmaması, yanlış olduğu anlamına gelmez; yalnızca uygulamada doğrulukları bilimsel yöntemlerle gösterilinceye kadar kullanılamayacakları anlamına gelir. Çünkü tıbbi uygulamalarda güvenilir olmayan bilgiyi kullanmak, bilimsel anlamda, halk sağlığını kabul edilemez oranda riske atmak anlamına gelir.

Sağlıkta muhafazakârlaşmanın getirdiği “gelenekselleşme”nin psikiyatriye yansıması beklenildiği gibi diğer branşlara göre daha hızlı ve erken oldu. Mesleki rollerin bulanık olduğu ruh sağlığı alanında artık, üniversite hastanesi acil servisinde din görevlileri ruh sağlığı çalışanları içerisinde yer alabilir hale geldi (2). Daha önceleri “bilim” insanları ya da bakanlık nezdinde karşılık bulmayan bilimdışı uygulamalar, artık bu çevrelerce de dile getirilerek yasal zemine oturtulmaya başlanıldı. "Hem dinimize hem de geleneğimize göre bekâret kadına sunulan hediyedir" diyen ve erkeği "bakire karısının kilidini açan ilk kişi" olarak tanımlayan “bilimsel” kitaplarımızı yazan ve “eşcinsellik hastalıktır” diyen bilim insanı psikiyatristlerimiz giderek daha fazla gündemde yer almaya başladı. Bu bilim insanlarının psikiyatri ile inanç arasında biyolojik bağ kurma çabaları ile sağlıkta dönüşüm ve sermaye arasındaki ilişki de ayrıca incelemeye değerdir.

Genel olarak sağlıkta, özel olarak ise ruh sağlığı alanında muhafazakârlaşmanın getirdiği bilimsel bakış açısından uzaklaşma, mesleki sınırların kaybolması ile birlikte koruyucu ruh sağlığı, koruyucu hekimlik gibi önleme dayalı uygulamalar, yerini sağlık alanında tedavi, ekonomik alanda tüketim ve hukuk alanında ceza gibi uygulamalara bırakmaktadır.

Bunun örneklerinden biri cinsel suç işlediği sabit görülen faillere uygulanması planlanan kastrasyondur. “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlardan Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik”, 26.07.2016 tarihinde Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre, cinsel taciz başlığında suç işleyen hükümlü ve kişilere, cinsel dürtünün azaltılmasına, denetimine veya yok edilmesine yönelik ayakta veya yatarak, ilaçlı ya da ilaçsız “tedavi” uygulanabilmektedir.

Bu konuda ceza uygulamalarından önce; cinsel suçların önlenmesi, yinelemelerin önüne geçilmesi ile ilgili uygun yaklaşımın geliştirilmesi, cinsel taciz ve istismara zemin hazırlayan toplumsal değerlere, cinsiyet eşitsizliğine müdahale edebilecek kapsamlı politikalar geliştirilmesi, cinsel suçlarla ilgili kamu duyarlılığının arttırılması, mağdurun adalet sistemine erişiminin kolaylaştırılması, başvuru, soruşturma ve yargılama aşamalarında yeniden travmatize edilmesini engelleyici, koruyucu tedbirlerin düzenlenmesi, ceza ve yaptırımların belirlenmesi ve uygulamasıyla ilgili, özellikle hafifletici etkenler ve salıverilmelerle tetiklenen, adaletin yerini bulmadığına ilişkin yaygın kanıya neden olan düzenlemelerin gözden geçirilmesi gibi birden çok koruyucu ve önleyici önlemlerin uygulanması gerekmektedir (3).

Cinsel suçlara yönelik kastrasyon uygulaması, tüm dünyada hukuk ve insan hakları zemininde tartışılmaktadır. Kastrasyon kararı da dâhil olmak üzere her türlü tıbbi girişim, ilgili branştaki uzman hekimlerce düzenlenen sağlık kurulu raporu ve kişinin onam vermesi halinde uygulanabilir. Kastrasyon bir tıbbi sürecin değil bir yasal sürecin ya da bir ceza sürecinin bir parçası ise hekim bu sürecin içerisinde olmamalıdır. Bu yönetmelikle hekimler bir bakıma ceza veren konuma düşürülmektedir. Ayrıca bilinmektedir ki; cinsel suç işleyen kişilerden az sayıda kişi adli psikiyatri olgusudur.

Tarihsel açıdan bakıldığında ilk kastrasyonun, Mısır’lılarda piramitlerde daha iyi çalışabilmeleri için, cinsellik açısından zihinsel ve fiziksel enerji harcamayan bir sınıf yaratmak amacıyla yapıldığı bilinmektedir. Ayrıca, saraylarda kraliçenin kendini ve saray kadınlarını korumak amacıyla hizmetkâr olarak çalışan kastrasyon uygulanmış erkekler dışında, kastrasyon Ortaçağda kilise korolarında ve operalarda aranan seslere sahip olmak amacıyla (Farinelli’ler) da uygulanmıştır. Yakın tarihte de Nazi Almanya’sında yaklaşık 3000 Alman zorunlu cerrahi kastrasyona maruz bırakılmıştır.

Anlaşılan o ki; ruh sağlığı alanında muhafazakârlaşma ve “gelenekselleşen” uygulamalar, yolculuğumuzda bizi geriye doğru götürüyor…




Kaynaklar:

  1. http://www.ato.org.tr/files/documents/0647682001499428900.pdf

  2. http://www.trthaber.com/haber/saglik/acil-servislerde-psikolojik-destek-verilecek-170116.html

  3. http://www.psikiyatri.org.tr/1376/tpd-gorus-yazisi-cinsel-suclar

bottom of page